31 Mart 2010 Çarşamba

E.L.F siparişlerine devam..

Evet, kaldığım yerden devam ediyorum E.L.F lerime:

Studio Undereye Concelaer& Highlighter:

Yine ambalaj olarak bence çok güzel olan bir ürün.Neresi güzel bunun diyebilirsiniz, zira görünüşte birşey yok, dokunmanız lazım :) (Dokununca böyle yumuşak, mat bir dokusu var ambalajının ama ben anlatamadım onu size ya çok saçma oldu, unutun :P)

Öncelikle kapatıcı kısmının rengi bana oldu, koyu gelmedi, gözlerim yaşardı! Ayrıca her iki tarafın kıvamı da çok sulu.
Benim göz altlarımda çok sorunum yok, hatta hiç yoktu ama 2 aydır çok yoğun çalıştığm için morluk başladı çok hafiften, yine de rahatsız oluyorum. Bu kapatıcı bana yetti ama ciddi morluk problemi olanlara asla yetmez. Çok çok hafif bir yapıda.
Highlighter bölümü, göründüğü gibi bembeyaz, içinde belli belirsiz pırıltılar var. Bu bölüm de çok hafif kıvamda, sürüldüğünde pek birşey farketmiyor.
Bu sabah önce kapatıcı üzerine de aydınlatıcı bölümünü tüm göz çevreme sürdüm, çok birşey farketmedi açıkçası :) Ben bir daha alabilirim belki ama çok problemli gözlere tavsiye etmiyorum.





Studio Cream Eyeliner:

İşte bu ürüne ba-yıl-dım! Çok mutluyum artık eyeliner çekebiliyorum  hem de aceleyle işe giderken sabahın 6 sında !

Daha önce, SoChic' in blogundaki , eyelinerlı fotosuna keşke ben de böyle çekebilsem diye yorum bıraktığmda, marifetin jel eyelinerda olduğunu yazmıştı, yalan da söylememiş. Kendisini andım sabahın köründe, belki kulakları çınlamıştır:P

Çok diyecek birşey yok, tekrar tekrar alırım, çok beğendim, şiddetle tavsiye ediyorum.



Studio Golden Bronzer:

Çok ince yapıda, rengini çok güzel veren yumuş yumuş bir bronzer. 4 rengi de çok güzel, allık değil de far olarak kullanasım geldi. Gözümde de denedim, çok güzel durdu.


Çok pırıltılı daha doğrusu pırıltı demek doğru olmaz, sedefli ya da metalik görünümlü diyelim. Cildim prolemli ve gözenekli olduğundan sedefli ürünler kötü duruyor.  Yine de fondöten+pudra ikilisinin üzerine sürülebilir.






Boyu da oldukça büyük, kısacası beğendim, tavsiye ederim.



Blotting Sheets:

Resimde gördüğünüz gibi aşırı ince bu yapraklar. Rengi de yeşilimsi ve içinde ot parçaları gibi görünen parçacıklar var. Ne oldukları hakkında tek bir fikrim yok ama görüntüsü çok çirkin, açıkçası kıl oldum!

Pakette 50 adet var, fiyatı 1,5£ . İçinde, yeşil çay özü varmış, öyle yazıyor, o iğrenç görünümlü partiküllerin yeşil çay parçacıkları olduğunu düşünmek istiyorum :/

Bir daha alır mıyım bilemiyorum:/


30 Mart 2010 Salı

Yine E.L.F!

20 Martta verdiğim E.L.F siparişlerim gelmeden, 24 Mart ta tekrar verdim. 20 Martta verdiklerim, 25 Martta elimdeydi!
24 Martta verdiklerim de bugün geldi. Öylesine mesudum ki:P

Her siparişimde, biraz daha büyüleniyorum, biraz daha e.l.f çi oluyorum sanırsam:P

Sırasıyla tanıtacağım gelenleri, lakin çok uykum var yarıda kesebilirim postu.

1. Studio Pressed Powder: Yapısı, ambalajı, inceliği herşeyi harika! Tek harika olmayan yanı neresi tahmin edin bakalım, hiç de zor değil! Tabi ki koyu geldi bana ! En açık rengi aldım hala daha koyu, hem de az buz değil, baya kahverengi oldum sürünce. Ağlamak istiyorum sevgili okuyucu! İngilizler beyaz tenli değil miydi yahu? Hiç bir gerçek anlamda beyaz tenli İngiliz in bunu sürebileceğini sanmıyorum elf, bizi bilmiosun da kendi insanını da mı tanımıosun!



Dediğim gibi yapısı çok güzel, çok ince ve sürüldüğünde ipek gibi yapıyor. Beklediğimden çok kaliteli. Alt tarafında süngerini koymak için bölüm var, kapağında da aynası. En güzel özelliği de ıslak ve kuru kullanılabilmesi.
Beni asıl şaşırtan şey, kapağını açtığımda ilk tepkim " aaa rengi çok güzel, tam bana göreymiş" oldu ama tenimde şaşırtıcı biçimde koyu durdu. Hala inanamıyorum. Çok mutsuzum çok :(:(



2. Blush and Bronzing Compact: Bu ürüne bayıldım.
Pembe ya da şeftalimsi pembe diyebileceğimiz bölümün rengi çok tatlı, her tene gider. Bronz olan bölüm ise benim için fazla koyu, fırçanın ucuyle dokundurdum ama leke gibi durdu yanağımda. Pembe tarafını kullanacağım. Her iki tarafı  da altın rengi ışıltılı bu arada. Kapağında aynası var. Diğer studio serisi allıklar gibi taş gibi değil, gayet yumuşak ve rengini kolay veriyor.







3. Nourishing Cuticle Pen:  Bu ürünün ucu bildiğimiz boardmarker lar gibi. Tahta kalemi diye dalga geçtim hatta:P Ucu oldukça sert, tırnak etlerine nazik davranılmalı . Mucizevi bir nemlendirme sağlamıyor ama bu aralar iş yerinde güzel oyalanıyorum bununla. Bitince bir daha alırım sanırım:/


Haftasonu da 24 Mart siparişlerimi yazarım, zira çok uykum geldi, gözlerim kapanmakta. Onları yarın deneyip, daha bir heyecanla anlatırım.
 ( böyle de dan diye bitirilir yazı)

28 Mart 2010 Pazar

E.L.F Glow allığım paramparça :(

Aşağıda gördüğünüz resim paramparça olmuş bir glow renk allığa ait. Çok üzüldüm, zira ilk kez bir allık
 kırıyorum. Bir yandan ya Lancome blush subtil'im kırılmış olsaydı diye kendimi teselli ederken, diğer yandan parçaları eski boş bir everyday minerals fondöten kutusuna boşalttm ve sallaya sallaya toz haline gelmelerini sağladım . Bu görüntüye minerallerden alışığım nasılsa :)

 ( ELF in 1,5 £ lik serisinin allıkları aşırı  yumuşak yapılı, kırılması çok olağan bu yüzden.Çantamın içinde sarsıntıdan kırıldı sanırım. Yine de çok seviyorum kendilerini bu minişlerin )


MİM: Meslekler

Gizemel mimlemiş beni, aslında mimlendiğimi onun blogunu okurken gördüm ama hafta içi çok yoğun olduğumdan yazmaya fırsatım yoktu, bir de yorum bırakmış, belki yoğunluktan görememişimdir diye :)

Ay ben  bu mim için neler yazsam az. Eğer bir tekstil mühendisi okuyucum varsa, kendisi çok iyi anlayacaktır beni.

Öss zamanını çok buhranlı geçirdim. Hayatım boyunca ders çalışmayı sevmeyen, ama nedense hep notları  iyi olan bir öğrenci oldum, nasıl başardıysam! Öyle çok zeki falan değilim, hep yumurta kapıya dayandığında gerektiği miktarda çalışmışımdır. İşte ÖSS ye hazırlanırken de, tüm sene yattım, gezdim, tozdum, tüm BBG, Benimle Evlenir misin formatı programları izledim. Sonra sınava 1 ay kala herkes gibi ben de rapor aldım ve çalışmaya başladım. İnanılması güç olsa da, sınava girerken, hala hiç kapağını açmadığım, bilmediğim konular vardı. Ne kadar gözüm karaymış!

Şimdi olsa, deli gibi çalışırdım diye düşünüyorum, zire hayat zor:)  Gençlikte bazı şeylerin önemini kavramamış oluyor sanırım insan:) Neyseki, çalışmalarım yetti ve istediğim bölüme girdim.

Tekstil mühendisliğini neden istiyordun derseniz, hiçbir fikrim yok. Mühendis olmak istiyordum, ama makine, inşaat, elektrik- elektronik falan asla değil. Tekstil müh den sonraki tercihim kimya mühendisliği, sonra mimarlık falan diye gidiyordu.

İlk sene her bölümde olduğu gibi hazırlık senesi var. Ancak, Ege Üniversitesi Tekstil mühendisliği, çift dilde öğretim yaptığından, Almanca ve İngilizce hazırlık seçenekleri var. Hazırlığı ne dilde okursanız, mühendislik eğitimine de o dilde devam ediyorsunuz. ( Tekstil Mühendisliğinden çift dil uygulaması, sadece Ege Üni. de vardı, şu an ne durumda bilemiyorum ama o zaman öyleydi)

Benim İngilizce iyiydi, az biraz da Almancam vardı, ve tekstil dili Almanca olduğundan , hem de almancamı geliştirmek istediğimden Almanca hazırlık okumayı seçtim. Böyle bir tercih yapacak olanlara tavsiyem, eğer ingilizceleri çok iyiyse, Almanca hazırlık seçmeleridir. Ama ingilizceniz yeterli değilse, maceraya atılmaya gerek yok, İngilizce hazırlık okuyun. Bence her dili yarım yamalak bilmektense, bir dili çok iyi bilmek daha iyidir her zaman.

Her mühendislikte olduğu gibi 1. sınıf temel derslerle geçer, 1. dönem Fizik 1 , Matematik 1 , Genel kimya, Organik kimya, Statik, Dinamik , Edebiyat ve Tarih dersleri alınır. İkinci dönem de bunlar Fizik 2, Matematk 2... şeklinde devam eder. 1. sınıfta, ortak mühendislik derslerinden başka, bölüm derslerine de hafiften dokundurulur, Doğal lifler, Kimyasal lifler, Ekonomi 1 gibi...
2. sınıf en zor sınıftır. Bu aslında her bölümde böyledir, ama bizim bölümde, daha da zordu. Çünkü, yine sadece Ege Üni Tekstil Müh . de olan bir opsiyonlara ayrılma durumu vardır 2. sınıfın sonunda. Yani 3 . sınıfa, uzmanlık bölümünü seçmiş bir şekilde başlarsın. Opsiyonlaşma olayı şu an İTÜ de var mı bilemiyorum ama bildiğim kadarıyla ben okurken yoktu.

İşte, bu yüzden, insancıklar 2. sınıfın sonunda bölüm seçecekler, biz bunlara yükleyelim herşeyi, öğrensinler, ona göre seçsinler bölümlerini derler ve manyakça bir ders programı bekler sizi 2. sınıfta.

Mukavemet, İşletme, Fiziksel tekstil muayeneleri, Kimyasal tekstil muayeneleri, Boya Basma esasları, örmecilik esasları, dokumacılık esasları, matematik 3 ve 4, daha şu anda aklıma gelmeyen bir sürü ders alırsınız. 2. sınıfta yanlış hatırlamıyorsam 1 dönemde aldığımız ders sayısı 9 falandı ve manyak olmuştuk.Gerçekten çok zor bir sene.

2.sınıfın yazında, İşletme Stajı yaparsınız ki kendisi 4 hafta sürer. Finaller bitince başlar, yazın ortasına geldiğinizde biter. Bu işletme stajı da sadece Ege Tekstile özel birşeydir. Bizim küçük fabrikamız olur kendileri, bir fabrikada olabilecek her türlü şey orada minyatürize edilmiştir.4 hafta boyunca, bölüm bölüm staj yapılır ve bu stajlar sonunda sınava tabi tutulursunuz, geçip kalma vardır. Ben çok şükür geçmiştim hepsinden, ama kalanlar da seneye yaza almışlardı ki bu durum hiç hoş değildir.

Bu staj yanlış hatırlamıyorsam örme, dokuma, terbiye ve atölye stajı olarak 4 e ayrılmıştı.
Bu 4 hafta oldukça yorucu ve yoğun geçer, her bölüm için rapor hazırlanır.
Örme, dokuma ve dokusuz yüzeyler, pamuk ve yün stajları çok makine ağırlıklıdır ki ben hiç hazzetmem kendilerinden,  çok zevksizdi bence. Terbiye stajı en zor ama bana göre en zevkli olanıdır, o temmuz sıcağında, lab. da bilmem kaç derece kaynar suda, çeşitli lifleri boyarsınız, testler yaparsınız..Dediğim gibi çok zorlanmıştım ama çok da zevkliydi. Atölye stajı berbattır, demir döverek, çekiç falan yapılır ki bu da beni  hayattan soğutan stajlardandır.

Bu staj sonunda, gidip dilekçeni verirsin, ben şu opsiyonu seçmek istiyorum diye. 3 opsiyon vardır. Konfeksiyon, Terbiye ve Teknoloji.

Konfeksiyon ki kendileri benim opsiyonum olur, daha çok iş ve ürün geliştirme, verimlilik hesapları, üretim planlaması gibi alanlarda eğitim alınır.

Terbiye, ismi çok komik gelse de size, kimya bölümü denebilir kısaca. Tekstille ilgili kimyasal ne varsa, onları görürsünüz, çeşitli bitim işlemleri, boyalar gibi..

Teknoloji ise, iplik, dokuma ve örme üzerinedir,ki bu bence en zevksiz alandır. Ama bunu de sevenler elbet var:)

Ben terbiye ile konfeksiyon arasında çok düşünmüştüm ama sonunda konfeksiyona yöneldim ki iyi ki de öyle yapmışım.

3. ve 4. sınıfta da oldukça zevksiz derslerin yanında, güzel dersler sizi bekler. Daha çok alana yönelik dersler vardır tabi ama yine kimya ve makine ağırlıklı bir sürü ders vardır. Makine elemanları 1 ve 2, mekanizma tekniği, Yöneylem  gibi berbbbaattt dersler vardır. Organizasyon ve Planlama, Fabrika organizasyonu, Sistem analizi, Ergonomi gibi  kazık ama bir o kadar gerekli dersler alırsınız.

Ha bir de, 3. sınıfın yazında, zorunlu sanayi stajınız vardır ki 6 hafta sürer.

Son sınıfta da, her bölümde olduğu gibi bitirme tezi alırsınız, tüm sene manyakça hazırlar, sene sonunda sunar ve bitirirsiniz okulunuzu.

Şimdi gelelim Tekstil Mühendisliği güzel midir?

Evet bence güzel ama bir o kadar da zor şartlarda çalışılan bir meslek.

Bir kere, mühendislik adı üstünde, üretim demek. Üretim de her zaman koşuşturma, stres, yorgunluk, yoğunluk, problem demektir. Eğer buna katlanamam diyorsanız, sakın yaklaşmayın, gidin İşletme falan okuyun.
Üretimde çalışıp, her akşam aynı saatte, ne bileyim saat 6 da eve gideni görmedim hiç. Çünkü üretim hep problemdir, hep mesaidir. Gece 12 olur, 1 olur, üretim aksar, insanlar işlerini yapmaz, tüm üretim bittiğinde, bir bakarsınız, çok küçük bir hata gözden kaçmış ve sonunda kocaamaan geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açmış, o zaman sil baştan. Üretim budur.

Ben, bu çıtkırıldım halimle üretimde nasıl mı çalışıyorum ? Çalışmıyorum tabi ki :)

Sanayi stajımda, üretimin her türlü pisliğini çekmiş, tozunu yutmuş bir insan olarak, en son heryerimde kabarcıklar falan çıkarıp doktora gitmiştim. Gelemiyorm arkadaşım ben öyle zorlu şartlara. Ben sakin sakin, temiz, hijyenik ortamda çalışmalıyım..

Gelgelelim, öyle de yaptım. Şu anda çalıştığım fabrikada, üretimde görevli değilim, müşteri temsilciliği yapıyorum ki bu bence işin en güzel tarafı. Bir yanınız tabi ki üretime bağlı ama asıl göreviniz, yurtdışındaki müşterinizle, fabrikanın arasında bir bağ olmak, siparişin her aşamasını takip etmek. Bu da çok zor, büyük sorumluluk gerektiren ve çok yoğun çalışılan bir iş ama benim ait olduğum yer. Bu yüzden mutluyum diyebilirim. Tabi mutlu olmamın en büyük nedenlerindne biri de çalıştığım yerin iyi olması.

Çok net söyleyebileceğim bir şey var ki, tekstil sektörü, iyi bir firmada çalışmıyorsanız, hayatınızı zindan edebilecek, ama iyi bir firmadaysanız, halinize şükretmenize neden olabilecek bir sektör.

Nedeni, tekstilin çok insan  odaklı bir sektör olması. İnsan gücü çok fazla ön planda ve iletişim becerilerinizin çok iyi olması gerekiyor. Sosyal yönü zayıf olanların kesinlikle uzak durması gereken bir sektör. Fazla iletişim içinde olmayı sevmiyorsanız, Makine ya da elektrik, elektronik müh. lerini seçmeniz bence daha mantıklı olacaktır.

Bir de, tekstilde, çok fazla insan olmasından kaynaklanan nerde çokluk orda ... durumu vardır ki, bu ne canlar yakar. Bir kere, zamanında en fazla para kazandıran sektörlerden biri olması nedeniyle, eskiden parası olan ama hiçbir eğitimi olmayan ne kadar insan varsa tekstile el atmışlar ve şuanda maalesef ülkemizdeki birçok patron böyle insanlardan oluşuyor. Tabi ki istisnalar var, ama tekstilde eğitimsiz, sırf bu işe para getirdiğini duyduğu ve sermayesi olduğu için girişmiş insanlar çok var . Başlarım mühendisliğine, yemişim ben senin gibi 10 tane mühendisi cebimden çıkarırım diyen 100 lerce patron var. Böyle şeylere hazırlıklı olun tekstilde.
Biraz fazla sabırlı olmak gerekiyor maalesef.

Ha başka bir konu da bir tekstil mühendisi nasıl çığrından çıkarılır?

1. -Ne iş yapıyorsunuz?
    - Tekstil mühendisiyim
Sessizlik.
    - Hımmm. Eee nasıl güzel şeyler çiziyor musunuz bari? Çizimin nasıl?
    - Yok çizimle alakamız yok bizim, mühendisim ben, tasarımcı değilim ki. ( burda hala sabırlısınızdır, bilmeyen birine, sakin sakin anlatmaya çalışırsınız)
    - Aaa o zaman neler dikiyorsunuz? Bu aralar neler moda?
    - Yok, dikiş dikmiyorum ben. Dikiş dikmekle alakası yok bizim yaptığımız işin.
    - E o zaman ne iş yapıyorsun ki, tekstil diyorsun ya nasıl oluyor o dikiş dikmeden?
Sessizlik...
    - Bu aralar, sence en kaliteli marka hangisi?
    - Ama teyzecim ne alakası var şimdi?

Çünkü kumaşların dokunması, örülmesi , boyanması işlemleri yoktur hiç, öyle uzaydan gelirler önümüze, ayrıca üretim denen birşey de yok, ööyle kesip dikiyoruz, öyle verimlililk hesaplarıydı, üretim planlamaydı, bant kurmaktı, ihracattı böyle şeyler yok hiç zaten.. Sadece çizilir, kesilir ve dikilir!

Bunlara hazırlıklı olun valla.

En yakın arkadaşlarımdan biri gıda mühendisi ve o da buna benzer sorulara maruz kalıyor, hala daha kıza ee sen güzel yemek pişiriyorsundur diyenler var! Ne alakaysa.

Bir de, herşeyi çok bilmek iyi değildir derler ya, bir teksti mühendisi çoğu zaman mağazaya alışveriş yapma gazıyla girer ve herşey kalitesiz görünür gözüne, bir sürü hata görür ve almadan çıkar. Bunlar da kötü yanlari:P

Hiçbir zaman aman bu mesleği seçme çok kötü, aman pişman olursun, şunu seç demedim kimseye.
Kendi mesleğin kötüleyen insanlara da hep kızarım. Hayatımda, doktorluğundan memnun olan tek bir doktor görmedim, hepsi aman sakın, hayatını karartma dedi bana. Halbuki bence çok zor ama bir o kadar güzel bir meslek.

Sonuçta, her meslekte iyi- kötü yanlar var bu bunların dozu tamamen sizin karakterinize bağlı.

Sabırlı, stres altında çalışabilen, koşturmayı ve yoğun çalışmayı seven biriyseniz, tekstil mühendisliği bence güzel bir meslek

Umarım azıcık fikir verebilmişimdir üniversiteye hazırlanan arkadaşlara.

Ay yazı çok uzun oldu, bana fenalık geldi sanırsam!

21 Mart 2010 Pazar

Kolyeler, Bilezikler...

Aksesuar çok severim ama çok sıkıntılı bir bünyem olduğundan, genelde küpeden ileriye gidemiyorum.
Ama kolyelere ve bileziklere  de dayanamıyorum.Dışarıdan çok beğendiğim şeyler olursa alıyorum ama kendim yapmayı daha çok seviyorum. Becerikliyimdir de azcık el sanatlarında :P

En son edindiğim kolye ve bileziklerimin fotoğraflarını çektim. Daha çook var ama son1 haftada edindiklerim bunlar.





Bu Cameo lu bebiş kolye ucunu, fellik fellik boncukçularda, bijuterilerde ararken nerede buldum bilin bakalım? Tabi ki , anneannemin çekmecesinde! Daha neler neler vardı, kendisi kokoştur, seni beni geçer kokoşlukta.

Bu çok eski, gençliğinden kalan bir parça. Takmıyordu zaten, 24 senedir anneannemin gümüşten başka birşey taktığını görmedim. Hemen, bakır rengi bir zincir stoktan çıkarıldı ve bu güzel kolye ucu vatana millete hayırlı uğurlu oldu :)

Bu kolye ucu, benim için hem çok güzel olması hem de yaklaşık 50 senelik olmasından dolayı çook ama çook değerli artık!







Bunu da dün akşam almış bulunuyorum. Yapısında birden fazla boyutta zincir barındıran kolyelere bayılıyorum,  :P Çok bilimsel yaklaştım farkettim!. Neyse kendisi 5 tl ye inmişti bir mağazada. Tek kalmıştı, hemen kaptım , özellikle siyah zincirlerin üzerindeki pırıltılı efektlere bayıldım.





Bu portakalımsı boncuklardan oluşan kolye de yine anneannemden! Çok tatlı bence, bu da aynı şekilde çok eski ama boncukları çok kaliteli sanırım, üzerlerinde çizik bile yok. Ayrıca, boncuklar plastik olmasına rağmen çok ağır, bu da kolyenin daha oturaklı durmasını sağlıyor. O kadar çok boncukçu bijuteri gezdim ama bu kadar güzel boncuk görmedim hiçbirinde. Eskinin herşeyi kaliteli derler ya , boncuğu da buna dahil sanırım:P




Bu bilezikler de ev yapımı:P Evet, ben yaptım tabi ki..Bunları da çok severek takıyorum, bütün kış bunlardan, bir de aşağıdaki, kahverengi üzeri örgüyle kaplı olandan başka bilezik takmadım. Bu arada örgülü olanı da ben yaptım. Başka renklerini de yaptım ama birkaç arkadaşıma verdim, yine kendime yapacağım.

Özellikle üstleri kaplı olduğundan ofiste şıngır mıngır diye sesler çıkmıyor, tepki toplamıyorsunuz:)


20 Mart 2010 Cumartesi

E.L.F Siparişi

Sonunda muradıma erdim ve E.L.F ten, free shipping kodu ile sipariş verdim. Bugün tesadüfen içime doğdu, acaba free shipping var mıdır diye, varmış, çok sevindim.

Bu gece İngiltere saatiyle gece yarısı sona eriyor kampanya. Hemen sipariş vermek isteyenler için kod                  " OMGLOL34EU ". Unutmayın, Europe seçeneğini seçiyorsunuz!

Aldıklarım:

- Nourishing Cuticle Pen: Bunu işyerinde, stresten tırnak etlerimi koparmama engel olmak için aldım. Ellerim, özellikle de tırnak etlerim aşırı kuru, resmen kabuk gibi tırnak çevrem. O kadar çok kuruyor ki, katman katman kalkıyor, çok iğrenç değil mi? Ne kadar krem sürersem süreyim, onlar kuruyor ve benim stres anımda ilk başvurduğum yer kendileri. Hemen tek hamleyle tırnak etleri kopartılır, kanatılır...Sonra kırmız tırnak etleri ile gezilir.
( Geçen ay İngiltere'den gelen müşterim beni o kadar strese sokmuştu ki, kadının yanında başparmağımın etini koparıp, onu dehşete sürüklemiştim. Tepkisi " Oh my godddd!! " oldu.. Nasıl gördü masanın altından bilmiyorum!)

İşte, bu ürünü masamın üstünde tutup, aklıma geldikçe süreceğim, belki engellerim kendimi. Çok süper sonuçlar beklemiyorum nemlendirme adına.

 - Blush&Bronzer Compact: Bu ürünü Paloma'cığım çok seviyordu, ne zamandır tavsiye ediyordu. Hiç allığım yoktu, iyi oldu :P

 - Pressed Powder: Islak ve kuru kullanılıyormuş, ıslak kullanım kısmı ilgimi çekti, içeriği de fena değildi. Porcelain rengini aldım zira kendisi en açık tondu. Umarım memnun kalırım. Pudra ve fondötenleri ıslak kullanmayı seviyorum, kalıcığılı ve kapatıcılığı birkaç kat artıyor.

 - Powder Brush: EDM nin flat top brush ına rakip gördüğüm fırçadır biliyorsunuz kendisi. Flat top un yeri ayrı ama, bu da en az onun kadar başarılı. Kuzenim çok beğenmişti, onun için aldım..

14 Mart 2010 Pazar

Bu Aralar Ben..

1.Tayt modası sonsuza dek bitmesin istiyorum. Abartmıyorum, tüm kışı tunik-tayt-çizme üçlüsüyle geçirdim.
Haftanın sadece 1 günü o da zorla, söylene söylene kot pantolon giyer oldum, on taneden fazla tayt aldım.
Favorim tabiki jean görünümde olanlar, bayılıyorum onlara.

İş yerinde de tayt en büyük rahatlık, eşofmandan bile rahat!

Tayt ne büyük rahatlıkmış, ne medeniyetmiş meğersem. Ben küçükken de annelerimiz teyzelerimiz tayt giyerlerdi hep. Çok tasvip ettim şimdi kendilerini.

Yaz çocuğu olmama rağmen, neredeyse yaz gelmesin, çizmeler taytlar kalkmasın diyecek duruma geldim.
( Bir de tayt, giydikçe genişleyen birşey olunca, şişmanladığınızı her sabah yüzünüze vurmuyor kot pantolon gibi, o konuda çok sadık kendisi)

( Bu arada geçen kış asla tayt giymem giyeni de sevmem şeklinde dolaşıyordum ortalarda, bunu da söylemeden edemeyeceğim!)


2. E.L.F de Free-shipping olsun istiyorum, 5 mart ta oldu ama kaçırdım, maalesef:(
Yine abuk subuk gereksiz şeyler alıp geçici mutluluk enjekte etmek istiyorum damarlarıma.

3. Mineral aşkım geri döndü, kabus geri döndü !! Everyday minerals'in sayfasına bakıp bakıp iç geçiriyorum, neden Tr ye gönderimi kestin sanki diye tepiniyorum, kızıyorum bilgisayar başında..
Hergün, sabahları üşenmeden sürer oldum, ama cildimin kötü etkilenmesinden ve yine başa dönmekten korkuyorum. Kısıtlamaya çalışıyorum kullanımı:P

4. Bir süredir cilt bakımı ürünü almaya ara vermiştim, sakindim. Bu aralar yine yeni yeni şeyler denemek istiyorum, kendimi tutuyorum, ama temizleme jelim biraz daha azalınca yeni şeyler almak için bahanem olacak, o günler çok yakın, hissediyorum :/

5. Çeşit çeşit babetler istiyorum, dün yılan derisi görünümünde olanları beğendim YKM de ancak kendileri çook uyduruk görünümdeydiler, elime alırken bile parçalanacak gibi duruyordu, iki yere sürterse ne olur hali bilemiyorum, hiç gözüm tutmadı, almadım..

6. Çok şişmanladım. Biliyorum bunu çok yazdım buraya, yok işte rejim yapıcakmışım da spora adayacakmışım da kendimi, hikaye! Yapmadım hiçbirini. Ama yarından itibaren başlıyorum. İnanmadığınızı hisseder gibiyim, görürsünüz :P

7. Erkek arkadaşımın askerliği yaklaşıyor hergün biraz daha. Ben biraz daha hüzünleniyorum. 15 ay nasıl geçecek bilen var mı?  Uzun bir geceymiş gibi uyuyayım, uyandığımda bitmiş olsun istiyorum. 


Siz bu aralar ne alemdesiniz:/

ETİ BROWNI INTENSE YENİ!!!

Bugün markette yeni birşey keşfettim. Browni Intense. (Yeni değilse uyarın,  ben bu güzelliği bugün gördüm ilk kez)

Amaniiin ne güzel bişey o . Gerçekten de yeterince " intense" birşey, zira yedikten sonra,  keyifle beraber bir çikolata yorgunluğu oluyor, hööhh diyerek olduğunuz yere çakılıyorsunuz.

%40 çikolata içerir yazıyor, inanırım, içeriyordur!

Benim gibi çikolata manyaklarına önemle duyurulur, gidin alın, yiyin. Ben 3 lü paket halinde aldım, 1 tanesini yedim öğlen, şimdi 2. yi yiyeceğim.

Bir de yarın rejime giriyorum, browni intense i geç buldum, erken kaybettim durumu olacak yani:(

Herneyse, her zamanki gibi çook güzel lezzetler yaratan sevgili Eti 'ye ( en sevdiğim abur-cubur markasıdır kendisi)  bu manyak çikolata bombası için teşekkür eder, başarılarının devamını dilerim..

7 Mart 2010 Pazar

Effaclar K Vs Cleanance K








 Evet biliyorum, Pembepeluş postu gibi oldu, hatta tam olarak aynısı oldu



Zaten bu ürünler üzerinde birlikte kafa patlatmıştık, ben de ikisini de kullanan biri olarak yorum yapayım dedim..
Avene Cleanance K yı, bir süre önce kullanmaya başlamıştım, hatta yorumlarını daha sonra yazacağımı söylemiştim..O zaman ciddi sivilceler çıktı cildimde ben de bıraktım, daha sonra tekrar denerim diye, ama ikinci deneyişimde de aynı şey oldu.. Ben de terkettim kendisini.




Pembepeluşun da yazdığı gibi  Avene daha çok AHA içeriyor, La roche ise BHA. Ben effaclar serisine çok tereddütlü yaklaşırım normalde, çünkü cildim hem salisilik asite karşı hassas hem de daha önce Active Matte nemlendiricisini kullandığımda, hiç iyi sonuçlar almamıştım.

Effaclar K yı, eczacımın verdiği testerlar sayesinde denemiş oldum, kendisi bana yaklaşık bir ürün boyu tester vermişti daha önce ama kullanmaya çekinmiştim. Neyse, 3 gündür kullanıyorum.

İzlenimlerim:

1. İkisinin de kokusu aynı, hem de tamamen. O keskin, pis koku hangi maddenin kokusuysa artık!

2. İkisi de sulu kıvamda. Ama Effaclar K çok çabuk emiliyor, mat tutuyor, Cleanance K zor emiliyor, yüzde parlak bir jel tabakası bırakıyor.

3. Effaclar K, beyaz, su kıvamında, Cleanance K, yarı şeffaf, jel kıvamında.

4. Effaclar K 30 ml tüpte, Cleanace 40 ml. Bir de Cleanance çok bereketli, azıcığı bile çok büyük bir alana yayılıyor, 40 ml tüpü çoook uzun süre kullanabilirsiniz

5. Effaclar K, çok kuruttu cildimi. Ama bugün 3 tane yeni sivilce de çıkarmayı ihmal etmedi, kutluyorum kendisini!  Cleanance K kullandığım süre boyunca, yüzümün aynı yerlerinde sivilce çıkmıştı, oralar hassas sanırım:/. Bir kaç gün daha kullanıp, işe yarayıp yaramadığına bakacağım, belki cildimin ilk tepkileridir.

Tek dileğim işe yaraması. Cildim çok hassas olduğu için hem iyi eksfoliasyon sağlayan hem de hassasiyet yaratmayan bir soyucu ürün halen bulamadım, hepsi mutlaka hassasiyet yaratıyor.

Bu aralar, çok fena Effaclar Duo yu merak etmekteyim, içinde niacinamide ve salisilik asit var. Niacinamide akne tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar veren bir madde (B3 vitamini oluyor kendisi yanlışsam düzeltin)
İltihaplanmayı önlüyor, kızarıklık azaltıyor, cildin güneşe karşı savunmasını  kuvvetlendiriyor- güneşten koruyor demiyorum-, özellikle de leke oluşumunu önlüyor.

Aranızda bu ürünleri kullanan varsa yorumlarını bekliyorum :)

HALA YAŞIYORUM

Yine çok uzun bir ara verdim bloguma yazmaya, ama yine hep aklımda :(

Bu arada erkek arkadaşımın annesi iyi, kötü birşey çıkmadı ama yine kontrole gidecek. Bu yüzden mutluyum
Ben yine çok çalışıyorum, çok yoruluyorum.. Resmen biznisvümın oldum ya :/

Geçen hafta diyete başlar gibi oldum, normalde yediğim çikolata bisküvinin onda birini yemedim. Ama yarın kendimi öldüresiye spora ve diyete adıyorum, kimse beni tutamaz. ( Bugün yıkanmış kotumun içine giremediğimi farkettim, ya kotları yıkamayıp pis dolaşacak ya da zayıflayacağım, ikincisi daha mantıklı!)

Bugün ne zamandır merak ettiğim Flormar süper matte ojelere bakma fırsatım oldu, ay ne pis renkler öyle, beni öldürseniz sürmem, acayip kahveler, soluk bordolar falan, çok mu düşündü acaba o renkleri dedim kendi kendime, sonra kaçamak bir hareketle, tırnağıma sürdüm denemek için:) Hiç de mat falan değil, kuruduğunda bildiğimiz 40 senelik oje görünümündeydi. Bir blogda, çok güzel renklerinin olduğunu okumuştum ancak bugün  girdiğim 3 parfümeride de aynı renkler vardı ve tek kelimeyle berbattı!

Sonra, yine kaç haftadır yanıp tutuştuğum fimo hamurlarını alıyım dedim, girdim kırtasiyenin birine. 5 lira demez mi tanesine..3,5 - 4 lira bekliyordum ama 5 lira çok geldi açıkçası.. En az 5-6 renk almam gerekiyor, bu da çok pahalıya patlayacaktı, ya da benim mi alasım gelmedi bilmiyorum.. Yine de vazgeçmiş değilim, araştırmalarım devam edecek :)

İtiraf ediyorum, 8 Mart kadınlar gününü, belki kozmetikte indirim olur diye bekledim, yoksa zerre kadar umrumda değil. Kesinlikle anlamı olmayan sevgililer günü, babalar günü , anneler günü gibi saçma sapan bir gün benim için. Yılın 364 günü kimsenin umurunda değiliz ki, 1 günü olsak ne olur..